31 Aralık 2011 Cumartesi

60kg Kadın mı Daha Ağırdır, Yoksa 60kg Erkek mi?

İnsafsız hocaların öğrencileri ters köşeye yatırmak, not defterindeki hanelerine bir zayıf daha eklemek için fırsat kolladıkları o çocukluk yıllarımızdan çıkagelen "1kg Pamuk mu Ağırdır, Yoksa 1kg Demir mi?" sorusunun yıllar sonra karşımıza bu şekilde çıkabileceğini hiç tahmin etmezdik..

O yıllarda mevzu bahis olan konuyu yaşarken sınıfın en zeki öğrencisinin "demir daha ağırdır örtmenimm" diyen çocuğa kıçıyla gülme sahnesi dün gibi aklımızda.. Ağırlık birimlerini öğrencilerine bu kötü anıyla yaşayaraktan öğreten öğretmenlerimizin aslında bize ne kadar büyük bir kötülük yaptıklarını insan büyüyünce anlıyor..

Asıl konumuza dönersek;

İlkokuldaki bu acı tecrübelerle öğrendiğimiz 1kg pamukla, 1kg demir eşittir, kardeştir ilkesini hayatımızın her noktasına yayacak olursak, 60kg kadınla, 60kg erkeğin de eşit ağırlıkta olması gerekmez mi ? Ha? Hadi zeki çocuk yapıştırsana "ikisi de eşittir" cevabını.. Nolldu ? Yemedi değil mi?

Fizik kuralları, bilmemne kuralları ne derse desin 60kg bir kadın, 60kg bir erkeğe göre ağırdır.. Hatta ve hatta o kadın dünyadaki herşeyden daha ağırdır.. Siz hiç 60kg bir kızla oturup kilo muhabbeti yaptınız mı? O kız aynaya her sabah baktığında karşısında bir Balık Ayhan, efendime söyliyeyim bir Ata Demirer görür.. Siz ona istediğiniz bilimadamının, istediğiniz kuralını anlatın işlemez.. Komşunun kızı ya da işyerindeki karşı masada oturan kız 55kg'dır ve aradaki o 5kg'ın değeri 1000lerce tondur onun gözünde..

Peki biz erkeklerin yapması gereken nedir?

Mevzu bahis olan 60kg'lık hanımkızımız kilo muhabbetine girer girmez konuyu değiştirmeli, baktık değiştiremiyoruz "aaaa kuş mu o?" diye uzak bir noktayı gösterip tabanlarımız kıçımıza vura vura oradan uzaklaşmalıyız..


Yazımızın sonuna gelirken, tüm okuyucularımıza (özellikle erkeklere ve -60kg olan kızlarımıza) 60kg'lık kızlarla kilo muhabbetine girmemelerini diler, gözlerinizden öperim..

Radyoda çalan şarkıda konunun tuzu, biberi oldu he.. "Aşk kaç beden giyer?" :)

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Uzaktan Kumandalı Polis Arabası

Onlar; çocukluğumuzun korkulu rüyaları, dost görünümlü hain düşmanlar, koynumuzdaki yılanlar..

Evet kimden bahsettiğimi duyunca sizde bana hak vereceksiniz.. Bu yazımızdaki Hayata Küsme Nedeni'miz çocukluğumuzun ızdırabı olan "misafir çocukları"..

Peki nedir bu sabi sübyanları bizim yazımıza konu eden durum?

Bu deyim yerindeyse melek yüzlü şeytanlar deplasmanda olmanın ve kaybetcek birşeyi olmamanın verdiği rahatlıktan mıdır bilinmez, evinize gelirler ve sizin hükümdar olduğunuz topraklarda at koşturmaya başlarlar.. Normalde yapsa zumzuğu kafasına yiyeceği hareketler sizin evinizde "misafir çocuğu" olduğu için yadırganmaz, aksine takdirle bile karşılanabilir.. Annenizin size yıllardır kafanıza terlikle darbeler vurma suretiyle öğrettiği "halı kutsaldır, kirletilmez" kuralını umarsızca ve fütursuzca çiğneyen bu velet tüm dengelerinizi alt-üst edecek ve belkide sizin gelecekteki karakterinizin şekilleneceği o güzelim çocukluk yıllarınızda bu elamana karşı içinize yerleşen bu kin ve nefretler ileride ergenliğinizde başarılı olmanızı etkileyerek kötü bi hayat yaşamanıza neden olacaktır..

Kendinizi kalabalıklar ortasında yalnız hissettiğiniz o anlarda mevzu bahis çocuğumuz yaptığı haylazlıkların yadırganmamasındanda aldığı kuvvetle bardağı taşıran son damlayı damlatacaktır.. Sizin yıllardır gözünüzden sakındığınız, aman tozlanmasın diye oynadıktan sonra kutusuna koyduğunuz o "uzaktan kumandalı polis arabası" bu caninin ellerinde kaportacı Ahmet'in dükkanında parçalarına ayrılmışcasına paramparça olacaktır.. Artık kaybedecek birşeyiniz kalmadığından şiddetle püskürtmeye çalışacağınız bu durumu anneniz "kardeş o kardeş" diye sonlandıracaktır..

Yıllarca içinizde sizinle birlikte büyüyecek olan "uzaktan kumandalı polis arabası" nın acısının üzerine bir bardak soğuk su içmeye karar verdiğiniz, acınızı kalbinize gömüp acıyla olgunlaştığınız tamda o yıllarda adına Facebook dedikleri o lanet siteden gelen bir arkadaşlık isteğiyle kininiz hortlayacaktır.. İşte çocukluğunuzun en güzel yıllarını kabusa dönüştüren bu pezevenk birde utanmadan pişkin bir profil fotoğrafıyla sizi eklemiş ve karşınızda size sırıtmaktadır.. 

Bu durumda yapılacak en güzel şeyi yapın.. Masadaki çocukluk resminize bakıp göz kırpın, ardından monitöre dönüp tereddüt etmeden o butona tıklayın; "Arkadaşlık İsteğini Yoksay.."

21 Temmuz 2011 Perşembe

Sonsuz Dürtme Döngüsü


Klasik giriş cümlelerini bir kenara bırakıp balıklama olarak konumuza girelim.. Bu yazıda hayatımızda nefes almak ve yemek yemek gibi temel ihtiyaçlardan hemen sonra gelmeye başlayan adına Facebook dediğimiz canımız bitanemiz olan sitedeki "dürtme" şeysinin gereksizliğini, manasızlığını ve insanları soktuğu o lanet durumu ele alacağız. Bu öyle bir durumdur ki insanı dürteni dürtme gerekliliği varmış gibi hissettiren, dürten kişiye karşı bir minnet duygusu uyandıran, hayvanlar koklaşa koklaşa - insanlar dürtüşe dürtüşe anlaşır mantığını insanların beynine kazıyan lanet olasıca şeydir.

Yolda rastlasanız ve sizi durduk yere dürtse döveceğiniz ilkokul arkadaşınız, Facebook'ta sizi dürtme manyağı yapsa yüzünüzdeki aptal tebessümden hiç bir şey kaybetmez, hatta ve hatta "Aaaa Osman'a bak beni ne güzel dürtmüş yahu.." bile diyebilirsiniz.. Normalde sadece annelerin misafir evinde uyarı maiyetiyle kullandığı bu eylemin "Osman" tarafından yapılmasının içinizde zerre miktarı kuşku bile oluşturmayacağına eminim..

Bir zaman sonra bu eylem sizin için sıradanlaştığında, Osman sizi dürttüğünde sizinde altta kalmamanız, ona hakettiğini vermeniz gerekir.. İlk başlarda biraz tuhafınıza gitsede, eliniz titreyerekte olsa profiline girip o lanet dürtme butonuna basarsınız ve farkında olmadan kendinizi "sonsuz dürtüş döngüsü" içerisinde bulursunuz.. Sizin nezaketen aldığınız dürtüşü geri verdiğiniz Osman, aynı düşünceler içerisine girecek ve tekrar sizi dürtecek.. Dürteceksiniz-dürtüleceksiniz, dürteceksiniz-dürtüleceksiniz.. Tekrar ve tekrar.. Ta ki taraflardan biri dürtüşmelerin anlamsızlığını, manasızlığını anlayana dek..

Bir zaman sonra dürtme döngüsünden çıkan taraf diğer tarafı deyim yerindeyse tam anlamıyla "göt" edecektir.. Kankitosunu dürten eleman gelecek dürtüyü bekleyecek ve belkide bu bekleyiş sonsuza dek sürecek.. Her koşulda bir tarafın hezimetiyle sonuçlanacak bu dürtme ilişkisi belki yıllar sonra bulduğunuz Osman'dan nefret etmenize, belkide onu sonsuza dek kaybetmenize neden olacaktır..

Yazımızı ünlü düşünür Mark Zuckerberg'in "Dürttüğün Kadar Dürtülürsün.." sözüyle bitirirken sizlere tavsiyem; Osman'larımızı kaybetmemek için lütfen dürtüşmeyelim arkadaşlar.. Adam gibi mesaj atın birbirinize..

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Romantik Film Manyağı Görünümlü Recepİvedik Fanları..

Selam Gençler,

Bu yazımızda yine herzamanki gibi sanki biz sütten çıkmış ak kaşıkmışızda, onlar kötüymüşcesine bir grup insanı eleştiricez.. Yazımıza başlamadan önce aşağıdakileri okuyup kendilerinden birşeyler bulan kardeşlerimizden özür diler gözlerinden öperim.. Saygı-sevgi çerçevesindeki giriş bölümümüzden sonra mevzumuza geçebiliriz..Nedir bu kardeşlerimizi farklı kılan ve bizlerden ayıran şeyler?

Bu kardeşlerimiz dışarıdan bakıldığında gayet normal olan ama iç dünyalarında kadınları tava getirmek için türlü planlar kuran kişilerdir.. Aslında izlerken sıkıntıdan patladıkları ama kızların adeta hayatının anlamı olan, romantizmin ibreyi sona dayadığı ağlak filmleri seviyomuş gibi gözükürler.. Sanki o filmler onların hayatına yön vermiş, filmdeki esas oğlan aslında onlarmışcasına triplere girerler.. Filmle ilgili  "en son sahnede ne dedi lan kız?" diye sorsan, hiç çalışmamışken sözlüye kaldırılan liseliden farkı kalmayacak bu kardeşlerimiz etraflarına mevzu bahis filmi onlarca kez izlemiş havası verebilirler.. Ama olayın özü hiçde öyle değildir, dışarıdan ıssızadam, kaybedenlerkulübübaşkanı ya da incirpekmezi gözüken bu kardeşlerimiz içdünyalarında tam bir Recepİvedik'tir..

Peki neden bu arkadaşlarımız kendilerine IssızAdam maskesi takarlar?

Cevabı çok basit.. Çünkü kız milleti diye tabir ettiğimiz dişi insanlar Recepİvedik yerine bu tarz filmlerden etkilenen adamları severler.. Onlara göre Recepİvedik gibi laylaylom filmleri izleyen adamlar deyim yerindeyse "piç" ve sadakatsizken, duygusal ağlak filmleri izleyenler filmlerdeki esas oğlanlar gibi adeta birer Mecnun'durlar.. İşte bundan mütevellit avcı erkeklerimiz Recepİvedik haykırışlarının onlara hiçbir yararının olmadığını anlayıp yıllar içerisinde evrimleşerek avlarını kolayca elde etmenin yolunu bulmuşlardır.. Duygusal filmlerle kamufle olarak avlarına onlar farketmeden yaklaşıp işlerini bitiren avcılarımız son olarak ölümcül silahlarını kullanıp aslında Recepİvedik Fanı olduklarını itiraf ederler.. Esas kızımız daha dün IssızAdam olan sevgilisinin birdenbire nasıl Recepİvedik'e dönüştüğüne anlam veremez ve olduğu yerde mavi ekran veren bilgisayar moduna girer.. IssızAdam görünümlü Recepİvedik kardeşimiz ise galibiyetin verdiği gururla bu durumu hemen diğer Receplerle paylaşır ve duvara bir çizik daha ekler..



Sakın yanlış anlaşılmasın Recepİvedik veya bir başka filmle hiçbir problemim yok.. Hatta izlerken gayet eğleniyorum.. Bunu burda olduğu gibi sosyal ağlardaki profillerimdede açıklamaktan utanmıyorum.. 

Sevgili seçerken Facebook profilindeki sevdiği filmler bölümüne bakan kızlara armağanımdır..

22 Haziran 2011 Çarşamba

Facebook Polyannaları

Selam Dostlar,

Artık 60 yaşında amcaların, teyzelerin dahi birer Facebook hesabı olduğu bir dünyada yaşarken, bu mendebur site hayatımızı bir ahtapot misali 8 kolla her bir tarafımızdan sarmalamışken onu ciddiye almamak gerçeği inkar etmekten başka nedir a dostlar ?

"Facebook'u Sev, Doğayı Koru" anafikirli girişimizden sonra gelelim hayata küsme nedenimize.. 
Facebook bazı insanlar için 2. bir hayat yaşadıkları, bambaşka karakterlere dönüştükleri bir dünya gibi.. Günlük yaşantısında ota-boka burun kıvıran, bizim gibi kapı gıcırtısından hayata küsen, efendime söyleyeyim melankolik yaşamaktan zevk alan insanlar Facebook denen sitedeki karakterlerine büründüklerinde adeta birer Polyanna oluveriyorlar.. Eminim sizlerinde arkadaş listenizde bahsedeceğim tiplerden en az 2 tane Polyanna vardır..

Mevzu bahis karakterlerimiz Facebook'ta online oldukları süre boyunca "En Kısa Sürede En Fazla Şeyi Beğenme" rekorunu kırmak için farklı kulvarlarda yarışırlar.. Bir zaman sonra bilinçlerini yitirerek "Arkadaşlar Babamı Kaybettim.. Allah Rahmet Eylesin.." tarzındaki bir yazıyı bile beğenme noktasına gelebilirler.. (oyazıyıorayayazanıdaayrıcasorgulamaklazımtabiyaneyse)

Beğenme canavarlarımız o gün paylaşılan herşeyi beğendiklerinde, beğeni açlıklarını gidermek için ilk olarak fan sayfalarına yönelirler.. Bazıları arayarak, bazıları ise arkadaşlarının beğendiği fan sayfalarından yola çıkarak beğeni zincirine yeni halkaları hızla eklemeye başlarlar.. Bunu o kadar kendini kaybederek yaparlar ki aynı gün içerisinde "x'i sevenler" ve "x'ten nefret edenler" tarzında birbirine düşman iki ayrı sayfayı beğenebilirler..

Listenizdeki bu canavarlarların bazıları etrafına saçtıkları bu beğenilerin karşılığını bekleyecek ve belkide size bile "hacı yeni profil pikçır yaptım bi beğensene la" diyebilecekler.. Bu gibi durumlarda sakın korkmayın.. Derin bir nefes alın ve arkanıza yaslanın, etrafınıza manasız bakışlar atın ve bir an bile tereddüt etmeden elemanı arkadaş listenizden uzaklaştırın..  Üzerinize garip bi rahatlama çökecek.. Hayatınızdaki gereksiz insanlara karşı kazandığınız bu minik zafer, ruhunuza timsah yürüyüşleri yaptıracak.. "Keşke.." diyeceksiniz.. "Keşke daha önce yapsaydım.."


Saçma yazımızın sonuna geldiğimize göre sosyal mesajımızı da patlatalım bakalım;

"Facebook Polyannaları Hepinize Beğen Butonu Girsin..!"

19 Haziran 2011 Pazar

Atarlı Şiir Yazan Kızlar


Merhaba Dostlar,

Bu yazımızda irdeleyeceğimiz, çomak sokacağımız konumuz; Facebook vb. sanal platformlardaki profil sayfalarında atarlı şiirler paylaşan kızlarımız..
Bu kızlarımız hayatın her türlü sillesini yemiş, feleğin çemberinden balıklama atlayarak geçmiş, sanki dünyadaki hiç kimse onları anlamıyormuşcasına, efendime söyleyeyim böyle bir herkese "hassiktir" çekme gereksinimleri varmışcasına acımasız ve iğneleyici silahlarını profillerinin bir tarafına koyar ve kurbanlarını beklerler.. Genelde sevgililerinden tekme yediklerinde bu tavrı takınan kızlarımız, sanki dünya güneşin değilde onların etrafında dönüyormuş ama bu onların umrunda değilmiş gibisinden burunlarını kaf dağının tepesine koyarak bütün erkeklere tepeden bakarlar.. Etraflarındaki erkeklerin ne amaçla yakınlarında oldukları umurlarında değildir, onlara göre bütün erkekler o dakikadan sonra potansiyel "askıntı" dır.. 

Bir zaman sonra bu kızlarımız ortaya koydukları "no man, no cry" tavrının meyvelerini toplamaya başlarlar ve etraflarında "kankito" erkeklerden başka erkek kalmaz.. Kankitolarıylada sevişemeyeceklerinden dolayı hemen kendilerine eş aramaya başlamalıdırlar.. Ama bunu yaparken asla ve asla istekli görünmemelidirler.. Hemen bilumum erkek bulma sitelerine üye olur ve profillerine kendilerine ait hiçbir bilgi koymadan google da saatlerce arayıp kullanmaya karar verdikleri atarlı şiirlerini profillerinin güzel bölümüne yerleştirirler.. Fotoğraf olarakta erotiği bol olan bir foto yükler ve bekleyişe geçerler.. Belirli sürelerde bu sitedeki inboxlarını kontrol ederek ağlarına takılmış olan abazan kardeşlerimizin bir çoğuna cevap vermeyerekten, sadece en yakışıklı, en giderli olanlarına "peki", "hıhı", "olabilir" tarzında cevaplar vererek egolarını beslerler..

Bir müddet sonra bu durum onlara da sıkıcı gelmeye ve etraflarında bulunan kız arkadaşları teker teker profil fotoğraflarına yeni boyfriendleriyle kalp içine alınmış fotoğraflarını koymaya başladıklarında, bu hanımkızlarımız aniden çark ederek "evdekalmakorkususendromu" adını verdiğimiz moda girecek ve çevresinde birebirde etkileşime girecek erkek kalmadığından, bu üye olduğu sitelerden herhangi bir tanesinden bulduğu birinin kollarına kendini bırakacaktır.. Yine 1-0 yenik başladığı bu mücadeledende tekme yiyerek mağlup bir şekilde ayrıldığında süreç yine başa dönecek ve atarlı şiirli canavarımız bu kez daha hırslı ve daha atarlı şekilde etrafına tripler yağdırmaya devam edecektir..

Eğer sizlerde bu tarz kızların kökünün kurumasını benim gibi istiyorsanız, mücadelemizi son atarlı şiirli profil kalana kadar sürdüreceğimize yemin ederek benimle birlikte savaşmalısınız.. Bu yaratıklardan kurtulmak vampir filmlerindeki gibi içi pamuk dolu göğüslerine kazık sokarak ya da efendime söyleyeyim sarmısak göstererek olmuyor.. Yapmanız gereken çok basit.. 

Bir örnekle açıklamamız gerekirse, aşağıdaki gibi bir şiir bulunan profili bulalım;


İnkar olmaz benim hayatımda
Yaşananı, “yaşanmamış” saymam
Sayanları da SAYMAM!
Kelimelere sığmaz,
Sayfalar sürer beni anlatmak,
Ama ne kadar anlatılırsa anlatılsın.
Yaşayan bilir beni, yaşamayan anlamaz
Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz





Hedefimizi bulduğumuzda tereddüt etmeden, profil fotoğraflarındaki erotikliğe boyun eğmeden hemen özel mesaj bölümüne girip sadece "SİKTİRGİT!" yazarak çıkalım.. 

Görev tamamlanmıştır.. Aramıza hoş geldin kardeş..





5 Mayıs 2011 Perşembe

Beğenilme Çılgınlığı


Merhaba Dostlar,

Geçen her saniye biraz daha büyüyen, geniş kitleleri etkisi altına almaya, kölesi yapmaya devam eden ve çağımızın vazgeçilmezi haline gelen, adına Facebook dedikleri site gün geçmiyor ki yeni bir özellik, yeni bir çılgınlıkla karşımıza çıkmasın..  Bu özelliklerin birçoğu işe yarar olsa da, bazıları insana ızdırap olmaya, insanı insandan soğutmaya ve hatta nice arkadaşlıkları-ilişkileri sonlandırma noktasına getirmeye kadar içgıcıklayıcı olabiliyor..

Eskiden böyle değildi, Facebook masumdu, temizdi, saftı.. Duvardan duvara koşup, fotoğraflar altında çılgınca muhabbetlerin döndüğü, insanların 1000000 üyeli saf ve masum grup kurma hayalleri olduğu günler.. Facebook'un Facebook olduğu günler.. Hey gidi hey.. Hepsi daha dünmüş gibi hafızalarımızda değil mi dostlar?

Peki o saf ve duru Facebook'u bu hale getiren şey neydi ?

Cevabı okuduğunuzda yüzünüzde belirecek olan "HasiktirLan!" ifadesi, gece yatağınıza uzanıp tavana bakarken aklınıza geldiğinde yerini "AdamHaklıLan" a bırakacaktır eminim..
Sorumuzun cevabı; dışarıdan bakıldığında zararsız, minicik bir el işareti gibi duran, tatlı mı tatlı, güzel mi güzel beğen butonu.. Bu butonun amacı; fotoğraf altlarında dolaşan "x Buna Bayıldı" tarzındaki mesajların kökünü kurutmaktı.. Gayet öylede oldu, olmadı değil.. Ama gelgelelimki herşeyin içine sıçan insanoğlu bu butonuda benim EgoTatminatörü adını verdiğim bir araca dönüştürdü.. Çılgın kullanıcılar tarafından yazılan iletiler, eklenen fotoğraflar, paylaşılan gönderiler sanki sizin beğenme mecburiyetiniz varmışcasına gözünüzün içine sokuldu biliyorum.. Hatta bazıları bunu saman altından su yürütme taktiğini bir kenara bırakıp, direkt yüzsüzce sizden "Fotoğraf Ekledim Beğenir misin?" diyebilecek seviyeye kadar getirdiler eminim.. Bazıları ise gururunu bu kadar ayak altına alamayıp, masum tavırlar takınarak "Kanka Son Paylaştığım Video Ne Komik Lan Di mi?" tarzında söylemlerle sizi etkileyip o butona tıklama kararınızı vicdan kalenizi içten fethederek desteklettirdiler..

Ama biliyorum oralarda bir yerlerde hala dünyanın beğen butonunun değilde güneşin etrafında döndüğünü bilen insanlar var..  Onların bu duruşlarından hiçbir zaman vazgeçmemelerini, beğen butonunu bir rant aracı haline getiren kötü niyetli insanların oyunlarına gelmemelerini diliyorum..

Beğenilme manyaklarının, Facebook'ta  bizi kaç kişinin beğendiğinin değil, musalla taşında imamın "Nasıl Bilirdiniz?" sorusuna içten bir "İyi Bilirdik" cevabı  veren kaç kişi olacağının önemini anlamaları dileğiyle..

He bu arada http://www.facebook.com/HayataKusmeNedenim  bi beğenin be dostlar :p